top of page

Kantemiroğlu Dimitri Bey

  • seguner
  • 28 Mar 2020
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 15 Haz 2020

Kantemiroğlu Dimitri Bey, Rumencesiyle Dimitrie Cantemir, Türk-Rumen ilişkilerinin tarihinde en önemli ve ilginç isimlerden birisidir. Kantemiroğlu'na bir bakış, Romanya'nın içinde bulunduğu jeopolitik konumu ve bu konuma bağlı siyasi kararlarının ardındaki gerekçeleri de anlamaya yardımcı olacaktır.

ree

1673 veya 74 yılında, Boğdan (Moldova) Voyvodası Konstantin Kantemiroğlu’nun oğlu olarak Vaslui’de doğdu. Doğum yılı tam olarak bilinemese de isim günü olduğu için 26 Ekim doğum tarihi olarak biliniyor. Aile çok büyük olasılıkla Tatar kökenli bir boyer (soylu) ailesidir. Kantemiroğlu, "Moldova'nın Tanımlanması" (Descriptio Moldaviae) adlı kitabında Boğdan'daki 55 boyer aileden bir bölümünün yabancı kökenli olduklarını belirtip bunların arasında Rum ve Arnavut kökenlilerin olduğunu, kendi ailesinin ise Tatar kökenli olduğunu vurguluyor. Soyadı olan "Kantemir" de Demir Kan/Han veya Timur Han anlamında Tatarlar arasında yaygın bir isimdir. Aşağıdaki resimde babası Konstantin'in "Tatar Prensi" olarak tanıtıldığı görülecektir.

ree

Kantemiroğlu’nun yetiştiği 17. yy sonu Osmanlı ve Avrupa arasındaki terazinin tersine dönmeye başladığı dönemdir. 1683’te Viyana kapısından dönen Osmanlı ordusu 16 yıl boyunca hızlı bir şekilde gerileyecek, 1699’da ağır şartlar içeren Karlofça Antlaşmasını imzalayarak Macaristan'dan, Sırbistan'ın bir bölümünden  ayrılmak zorunda kalacaktır.

ree

Bu dönem aynı zamanda Avrupa Rönesansının Romanya’da da makes bulduğu bir dönemdir. İlk matbaanın kurulması ve İncil’in 1688’de Rumence basılması (Bükreş İncili - resim), ulusal Rumen dilinin ve kimliğinin oluşmasında etkili olmuştur.

ree

Babası Voyvoda olduktan sonra Kantemiroğlu, bir buçuk asır önce Kazıklı Voyvoda Vlad Tepeş gibi çocukluğunu ve gençliğini İstanbul’da geçirdi. 1688’den itibaren 22 yıl kaldığı İstanbul’da Türk dilini, kültürünü, müziğini ve adetlerini öğrendi.

ree

Boğdan’da babasının özel olarak sağladığı eğitimine İstanbul’da Patrikhane okulunda devam etti. O dönemde bu okulda sadece dini değil, felsefi ve müspet ilimler de okutulmaktaydı. Okula olan vefa borcunu “kırmızı mektep”in mevcut arazisini bağışlayarak ödeyecektir.

ree

1698 yılında, henüz 25 yaşındayken “Divan ya da Bilge Adamın Dünyayla Münakaşası” adlı felsefi kitabını (resim) Rumence ve Yunanca olarak Yaş’ta yayımladı. Dünyevi olanla uhrevi olanın ilişkisini Hristiyan teolojisi perspektifinden inceledi.

ree

Rumen edebiyatının ilk romanlarından olan “Hiyeroglifik Tarih” (Istoria ieroglifică) adlı kitabını İstanbul’da 1705’te tamamladı. Bu kitap basılmak için 1883’ü bekleyecektir. Bu arada çoğu Latince başka eserler de yazdı.

Çok yönlü bir rönesans adamı olan Kantemiroğlu’nun en önemli uğraşlarından biri müzikti. Bu dönemin, zevk-ü sefâ ve iyş-u işretle beraber anılan ama aslında önemli bir kültürel atılım dönemi olan Lâle Devrine tekabül ettiğini hatırlatalım.

ree

Aslen Rum olan Kemani Ahmet Çelebi ve Tamburi Angeliki’den musiki dersleri aldı. Tüm Tsarigrad’da (İstanbul) Kantemiroğlu’ndan daha iyi tambur çalabilen kimsenin olmadığı söyleniyordu. “Tüm enstrümanların en mükemmeli” dediği tamburun tasarımına da katkıda bulundu.

ree

Daha evvel Ali Ufkî [İlbavlı (Lvöv) Albertus Bobovius] tarafından batılı nota sistemi Türk musikisine uyarlanmışsa da, ses yelpazesini tamamıyla karşılamaya yetmiyordu. Resimde Kantemiroğlu’nun geliştirdiği harfli nota sisteminin Türk musikisine uygunluğu sayesinde 400'den fazla eserin günümüze kadar geldiği kaydedilmektedir. Aşağıda Kantemir'in bulduğu harfli nota sistemi ve karşılıkları.

ree

12. Türkçe olarak “Kitâb-ı İlm-i Musiki ala Vechel Hurufat” (Harflerle Müzik Bilimi Kitabı / كتاب علم الموسيقي على وجه الحروفات ) yazdı ve III. Ahmed’e ithaf etti. Başlıkların Arapça, içeriğin Türkçe yazılması dönemin yaygın uygulamasıdır (Bu kitabın Kantemiroğlu'na ait olmayabileceği akılda tutulmalı).

ree

“Türk müziği ölçüsü ve seslerinin ahengi açısından, diğer Avrupa müzikleriyle karşılaştırıldığında mükemmele en yakın olanıdır.” (Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi) Aşağıdaki resimde Kantemir'in harfli nota sistemiyle yazılmış "dermakam-ı segâh semâi" bir parça.

ree

XX. yy başında Fransa/Rouen’de bir müzede aşağıdaki resmi bulan bir Rumen tarihçi bunun Kantemiroğlu’na ait olduğunu öne sürdü. Peruk üstüne kavuk ve kaftan üstüne pelerin giyen bu adamın doğu-batı sentezinin temsilcisi Kantemiroğlu olduğu fikri geniş destek buldu.

ree

İstanbul’da kaldığı 22 senede önce Fatih’te, şimdi yerinde yeller esen Boğdan Sarayında (resim 1), daha sonra Ortaköy’de son olarak da halen ayakta duran Sancaktar Yokuşundaki sarayında (resim 2) yaşadı. Ortaköy’deki sarayı kendi çizimiyle (resim 3).

İstanbul’dayken Boğdan Voyvodasını “Kapukahya” sıfatıyla temsil etti. Bu unvanla 1697 yılında Osmanlı-Avusturya arasındaki Zenta Muhaberesine katıldı. Karlofça’yla sonuçlanan ve 20.000 Osmanlı askerinin şehit olduğu bu savaşta Osmanlı’nın geleceğine olan inancını yitirdi.

ree

Yakın dostu minyatürcü Levnî sayesinde saray arşivine de erişimi vardı. Sadrazam katına iletmek üzere Osmanlı idaresinde gördüğü zaafları gidermeye ve idarede ıslahata yönelik bir risale yazdığı bilinmektedir (Resim Levnî - Surname - İkinci resimdeki “nay”a dikkat).

ree

İstanbul’da yaşadığı dönemde geliştirdiği iyi ilişkiler ve özellikle Kırım Tatar Hanı II. Devlet Giray’la yakınlığı sayesinde 1710 yılında Boğdan Voyvodası atandı. Altı ay dolmadan, Osmanlı’a karşı savaşa hazırlanan I. (Büyük) Petro’yla ittifak kurdu.

ree

Temmuz 1711’de Prut Savaşında Rusların yenilmesi üzerine Moskova’ya sığınmak zorunda kaldı. Burada “Osmanlı Devleti’nin Yükseliş ve Çöküşü” adlı eserini Latince olarak kaleme aldı. Bu eseri yazarken zamanında arşivlerde edindiği bilgilerden genişçe yararlanmıştır.


Oğlu Antioh (resim) Rusya namına Londra’da büyükelçilik yaparken kitabı İngilizceye, ardından Paris’teki büyükelçiliği görevinde Fransızcaya çevirtmiştir. Bu eserin Avrupa’nın “Osmanlı” muhayyilesini şekillendirdiği sıkça öne sürülmüştür.





21. 1723’te öldüğünde henüz 49 yaşındaydı. Neagu Djuvara’nın hakkındaki değerlendirmesi şudur: “Avrupa çapında bir alim, gerçekçi olmayan bir Prens. Ruslara güvenmekle ne büyük bir hata yaptığını şimdi biliyoruz. Sonumuz Ukrayna, Gürcistan, Besarabya gibi olabilirdi.”




22. Böylelikle 1711’de Boğdan'da, başka bir paylaşımda göreceğimiz üzere üç yıl sonra da Eflak'ta “Fener” Beyleri dönemi başladı. Tam ve doğrudan Osmanlı kontrolünden bahsedilemeyecekse de artık memleketeynin (Eflak-Boğdan) eski özerkliğini/mümtazlığını yitirdiği tartışılmaz.





23. Jeopolitik olarak büyük güçlerin (Osmanlı-Rusya-Polonya-Avusturya) ortak ilgi/nüfuz alanında bulunan Voyvodalar büyük güçleri ustalıkla birbirine karşı kullanmış; özerkliklerini koruyabilmişlerdir. Kantemiroğlu'nun kararı bu nedenle çevresindeki boyerlerce de eleştirilmiştir.



24. İyisiyle kötüsüyle Kantemiroğlu’nu yazdık. Şimdi bir de kendisine kulak verelim.


https://www.youtube.com/watch?v=dS6i8Fkcd8Y





 
 
 

Yorumlar


Post: Blog2_Post

Subscribe Form

Thanks for submitting!

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

©2020, seguner tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page